14 Ocak 2011 Cuma

DOĞAL DOĞUM HAKKINDA YAZILMIŞ ÇOK GÜZEL BİR YAZI...

“Dağların arasından gider gibi doğur!”


Telefonun ucunda Latife Tekin… “Kızın mı oldu, oğlun mu? (…)” diye soruyor. Cevabı merakla bekliyor önce ama duyup duyabileceği tek şey, ‘doğurmadım’ oluyor. Kabak hâlâ gelmedi… Sonra öğütlüyor hemen Latife: “Dağların, ovaların, nehirlerin arasından gider gibi doğur. Ağrıları hiç düşünme. O ağrılar, en dayanılmaz olduğunu düşündüğün anda bitecek çünkü. Sakın korkma tamam mı kalbim? Deprem gibi, hep daha fazlasının geleceğini, ağrının giderek tırmanacağını düşünüyorsun ama öyle değil. Doğurduktan sonra bebeğini hemen kucağına al ve onu benim için öp.”

Süreç içinde uzak – yakın pek çok kadının hamilelik deneyimini dinledim. Kimilerini merakla, kimilerini ‘keşke anlatmasa’ duygusuyla… Ama sanırım sadece üç kadının deneyimlerini yazdım aklıma ve kalbime. Latife, babaannem ve Nigar.

Latife, en başından beri kılavuzumdu. Hamileliğimden çok önce, kentle, insanla, dille ilgili olarak kılavuzumdu. Bir gün hamilelik ve annelik konularında da onun sözlerini okuyacağımı, dinleyeceğimi söyleselerdi şaşırırdım. Sessizleşmek için doğurmuştu hem Memo’yu hem de Yasemin’i. Kendisiyle kalabilmek ve sakinleşebilmek için. Bir de ‘doğurmak’ için. Simone de Beaviour’in ‘bedensel yazgı’ dediği doğasının sınırlarını keşfedebilmek için… Latife hem keşfini yapmış hem de susmuştu. Beaviour, “Özellikle kendilerine ayrılmış bulunan bir deneyi, bir yaşantıyı gizlere büründürmek için susmaktadırlar” demiş hamile kadınların suskunluğunu anlatırken. Latife gibi susmak ve keşfetmek için seçtim hamileliği…

Dağdan, taştan, topraktan gelen kadının hissetmek isteyeceği türden bir duygu gibi artık doğurmak… Geçmişe ait, uzak düştüğümüz doğaya ait…

Kocakarıların ve büyükannelerin doğurmakla ilgili duygularını izlemeye çalışmalı belki de… Babaannem “Korkma” dedi, “Korkma, bana bak. 14 çocuk doğurdum. Hepsini de evimde, sancım geldiğinde çömelip doğurdum.” Dediği gibi ona bakmaya karar verdim ben de. Doğurduğu 14 çocuktan 7′sini kaybeden, çocukken benzemeyi istediğim o kadına… Onun gibi kocaman memelerim olsun istiyordum. Kocaman bir kadındı gözümde; kocaman memelerine uygun, genişçe bir baseni ve şişkin bir göbeği vardı benim çocukluğumda; tıpkı şimdi olduğu gibi. Rakısını sek içer, günde iki paket sigara tüttürürdü ama oğullarından biri olsun sigarayı bıraksın diye stoktaki sigara paketlerini bir defada çöpe atmış, bir daha da elini sürmemişti… Hamileliğinde annemin karnını yoklamış babaannem; oysa bana sadece baktı. “Gel bakayım, ne olmuş sana…” Ağzına çok yakışan argosuyla bedenimin çeşitli yerlerine ilişkin çeşitli yorumlar yapıp, “Bebek erkek” dedi sonra. Babaannem gibi doğurduğumu bilmeden, taşın, toprağın, suyun bir parçası olarak doğurmak istiyorum…

Nigar, bana takma kirpikler takmış, ellerimi simlerle süslemişti evleneceğim gün. “Kaşı – gözü kadının servetidir” diyen güzel gözlü, kalın kaşlı bir kadın Nigar. Önceleri beni sadece süslerdi, şimdi aynı zamanda anlatıyor: “İki çocuğumu da iki saatte doğurdum. Derin bir nefes al ve doğur bebeğini. Ama başı çıkar çıkmaz şöyle bir öne doğru eğil, bebeğini görmeye çalış.” En büyük hayali, bir gün bir çocuk doğurtmak. “Günün birinde genç bir kadın geldi. Doğuma gitmek üzereymiş. Onu anne gibi yıkadım sıcak suyla. Sonra da gönderdim dışarıda bekleyen kocasının yanına…” Nigar gibi bir avazda kurtulmak istiyorum…

“Konuş onunla”

Muayenehanesindeki fotoğraflardan anlamıştık zaten doktorumuz Tarık Altınok’un deniz tutkusunu… Naviga’nın yeni sayısında, bir saat içinde pişirdiği üç çeşit yemeği görünce, Tarık Bey’le bir tekne turuna çıkmanın ne büyük şans olacağını da gördük… Sonra Tarık beyle birlikte dönüp bizim balığa baktık. Kabak’a… “Hâlâ yukarıda… Konuşun onunla da insin artık aşağı. Suyu azalırsa işimiz var demektir… Şimdilik sağlığı iyi, biraz daha bekleyeceğiz…” İki günde bir Tarık beyin karşısındayız tüm inadımızla. Evin telefonu santral gibi, cep telefonu da öyle… Hattın karşı tarafındakiler de ses uzmanı… “Sesin hiç hamile gibi gelmiyor” diyen bile çıktı. “Sokaktasın, demek ki doğurmadın”, “Niye böyle iyi geliyor sesin?”, “Var mı ağrı sızı?”, “Doktor yanlış mı hesapladı acaba?”, “Ne demiştin doğum tarihi için?”… Hemen herkese yanıtım aynı oluyor artık: “Hiç doğurasım yok”.

Babası konuştu ama akşam… “Gel artık… Anneni üzmeden gel… Seni çok özledik… İçersi güzel evet ama dışarısı daha da güzel…”

Bekliyoruz. Kabak’ın eli kulağında, bizimkisi yüreğimizde…

BURADAN ALINTIDIR.http://defneinci.wordpress.com/tag/latife-tekin/

Çok beğendim:))